NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ دَاوُدَ
بْنِ
سُفْيَانَ حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّزَّاقِ
أَخْبَرَنَا
مَعْمَرٌ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ
بْنِ كَعْبِ
بْنِ مَالِكٍ
عَنْ رَجُلٍ
مِنْ
أَصْحَابِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنَّ كُفَّارَ
قُرَيْشٍ
كَتَبُوا
إِلَى ابْنِ
أُبَيٍّ
وَمَنْ كَانَ
يَعْبُدُ
مَعَهُ
الْأَوْثَانَ
مِنْ
الْأَوْسِ
وَالْخَزْرَجِ
وَرَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَوْمَئِذٍ بِالْمَدِينَةِ
قَبْلَ
وَقْعَةِ
بَدْرٍ إِنَّكُمْ
آوَيْتُمْ
صَاحِبَنَا
وَإِنَّا نُقْسِمُ
بِاللَّهِ لَتُقَاتِلُنَّهُ
أَوْ
لَتُخْرِجُنَّهُ
أَوْ
لَنَسِيرَنَّ
إِلَيْكُمْ
بِأَجْمَعِنَا
حَتَّى
نَقْتُلَ
مُقَاتِلَتَكُمْ
وَنَسْتَبِيحَ
نِسَاءَكُمْ
فَلَمَّا
بَلَغَ
ذَلِكَ
عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
أُبَيٍّ وَمَنْ
كَانَ مَعَهُ
مِنْ
عَبَدَةِ
الْأَوْثَانِ
اجْتَمَعُوا
لِقِتَالِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فَلَمَّا
بَلَغَ
ذَلِكَ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَقِيَهُمْ
فَقَالَ
لَقَدْ
بَلَغَ
وَعِيدُ قُرَيْشٍ
مِنْكُمْ
الْمَبَالِغَ
مَا كَانَتْ
تَكِيدُكُمْ
بِأَكْثَرَ
مِمَّا
تُرِيدُونَ
أَنْ
تَكِيدُوا بِهِ
أَنْفُسَكُمْ
تُرِيدُونَ
أَنْ تُقَاتِلُوا
أَبْنَاءَكُمْ
وَإِخْوَانَكُمْ
فَلَمَّا
سَمِعُوا
ذَلِكَ مِنْ
النَّبِيِّ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
تَفَرَّقُوا
فَبَلَغَ
ذَلِكَ
كُفَّارَ
قُرَيْشٍ
فَكَتَبَتْ
كُفَّارُ
قُرَيْشٍ
بَعْدَ وَقْعَةِ
بَدْرٍ إِلَى
الْيَهُودِ
إِنَّكُمْ
أَهْلُ
الْحَلْقَةِ وَالْحُصُونِ
وَإِنَّكُمْ
لَتُقَاتِلُنَّ
صَاحِبَنَا
أَوْ
لَنَفْعَلَنَّ
كَذَا وَكَذَا
وَلَا
يَحُولُ
بَيْنَنَا
وَبَيْنَ خَدَمِ
نِسَائِكُمْ
شَيْءٌ
وَهِيَ
الْخَلَاخِيلُ
فَلَمَّا
بَلَغَ
كِتَابُهُمْ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَجْمَعَتْ
بَنُو النَّضِيرِ
بِالْغَدْرِ
فَأَرْسَلُوا
إِلَى رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
اخْرُجْ
إِلَيْنَا
فِي ثَلَاثِينَ
رَجُلًا مِنْ
أَصْحَابِكَ
وَلْيَخْرُجْ
مِنَّا
ثَلَاثُونَ
حَبْرًا
حَتَّى نَلْتَقِيَ
بِمَكَانِ الْمَنْصَفِ
فَيَسْمَعُوا
مِنْكَ
فَإِنْ صَدَّقُوكَ
وَآمَنُوا
بِكَ آمَنَّا
بِكَ فَقَصَّ
خَبَرَهُمْ
فَلَمَّا
كَانَ
الْغَدُ غَدَا
عَلَيْهِمْ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِالْكَتَائِبِ
فَحَصَرَهُمْ
فَقَالَ
لَهُمْ
إِنَّكُمْ
وَاللَّهِ
لَا تَأْمَنُونَ
عِنْدِي
إِلَّا
بِعَهْدٍ
تُعَاهِدُونِي
عَلَيْهِ
فَأَبَوْا
أَنْ
يُعْطُوهُ
عَهْدًا
فَقَاتَلَهُمْ
يَوْمَهُمْ
ذَلِكَ ثُمَّ
غَدَا
الْغَدُ
عَلَى بَنِي
قُرَيْظَةَ
بِالْكَتَائِبِ
وَتَرَكَ
بَنِي النَّضِيرِ
وَدَعَاهُمْ
إِلَى أَنْ
يُعَاهِدُوهُ
فَعَاهَدُوهُ
فَانْصَرَفَ
عَنْهُمْ
وَغَدَا
عَلَى بَنِي
النَّضِيرِ
بِالْكَتَائِبِ
فَقَاتَلَهُمْ
حَتَّى
نَزَلُوا
عَلَى
الْجَلَاءِ
فَجَلَتْ
بَنُو
النَّضِيرِ
وَاحْتَمَلُوا
مَا أَقَلَّتْ
الْإِبِلُ
مِنْ
أَمْتِعَتِهِمْ
وَأَبْوَابِ
بُيُوتِهِمْ
وَخَشَبِهَا
فَكَانَ
نَخْلُ بَنِي
النَّضِيرِ
لِرَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
خَاصَّةً
أَعْطَاهُ اللَّهُ
إِيَّاهَا
وَخَصَّهُ
بِهَا فَقَالَ
وَمَا
أَفَاءَ
اللَّهُ
عَلَى
رَسُولِهِ مِنْهُمْ
فَمَا
أَوْجَفْتُمْ
عَلَيْهِ مِنْ
خَيْلٍ وَلَا
رِكَابٍ
يَقُولُ
بِغَيْرِ قِتَالٍ
فَأَعْطَى النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَكْثَرَهَا
لِلْمُهَاجِرِينَ
وَقَسَمَهَا
بَيْنَهُمْ
وَقَسَمَ
مِنْهَا لِرَجُلَيْنِ
مِنْ
الْأَنْصَارِ
وَكَانَا ذَوِي
حَاجَةٍ لَمْ
يَقْسِمْ
لِأَحَدٍ
مِنْ الْأَنْصَارِ
غَيْرِهِمَا
وَبَقِيَ
مِنْهَا
صَدَقَةُ
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الَّتِي فِي
أَيْدِي
بَنِي
فَاطِمَةَ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهَا
Nebi (s.a.v.)'in
sahabilerinin birinden (rivayet olunduğuna göre),
Bedir savaşından önce ve
Rasûlullah (s.a.v.)'in Medine'de bulunduğu bir günde, Kureyş kâfirleri
(Medine'deki münafıkların reisi Abdullah) b. Übeyy (b. Selûl) ile beraberindeki
Evs ve Hazrec'den olan putperestlere:
"Şurası muhakkak
ki: Siz bizim-bir vatandaşımıza kendinize sığınma hakkı tanıdınız. Allah'a
yemin ediyoruz ki: Onu ya öldürürsünüz, ya da (memleketinizden) çıkarırsınız.
Aksi takdirde hepimiz birden sizin üzerinize yürür, nihayet sizi ölüm
yerlerinizde öldürür kadınlarınızı (kendimize) helâl kılarız." mealinde
bir mektup yazmışlardır.
Bu (mektup) Abdullah b.
Ubeyy ile yanındaki putperestlere ulaşınca Nebi (s.a.v.)'le savaşmak üzere bir aray'a
geldiler. Cupeyş'in Abdullah'a mektup göndermesi haberi Nebi (s.a.v.)'e
erişince, (gidip) Abdullah ile onun etrafında bulunan putperestlerin yanına
vardı ve:
"Kureyş'in tehdidi
size son derece tesir etti. (Kureyş'in bu tehdidiyle) size vereceği zarar
(sizin bizimle harbe kalkışmak suretiyle) kendinize vermek istediğiniz zarardan
daha fazla değildir. (Çünkü siz kendi öz) oğullarınız ve kardeşlerinizle
savaşmak istiyorsunuz." dedi. Peygamber (s.a.v.)'den bunu duyunca,
dağıldılar. Kendilerine bu haber ulaşan Kureyş kâfirleri Bedir savaşından sonra
yahudilere,
"Siz silah ve kale
sahibi (olan bir cemaatisiniz. (Binaenaleyh) siz ya bizim vatandaşımız (olan
Muhammed)le savaşırsınız ya da biz size şöyle şöyle yaparız. Ve (o zaman)
bizimle sizin kadınlarınızın halhalları arasına hiçbir engel giremez."
diye bir mektup yazdı. Kureyş kâfirlerinin (yahudilere bu ikinci) mektubunu
(göndermeleri haberi) Nebi (s.a.v.)'e erişince, Nâdir oğulları (Hz. Nebi'ye)
sû-i kast yapmaya karar verdiler. Rasûlullah (s.a.v.)'e
"Sahabilerinden
otuz kişiyle birlikte (karşımıza) çık, bizden de otuz din adamı çıksın orta
yerde karşılaşalım. (Sen konuş alimlerimiz de) seni dinlesinler. Eğer seni
tasdik edip inanacak olurlarsa, sana biz de inanacağız" diye bir haber
gönderdiler.
(Râvi ez-Zührî, Kureyza
oğullarının Hz. Nebi'le geçen bu) hadiselerini bütün ayrıntılarıyla) anlattı.
(Hz. Nebi'nin sahabisi sözlerine devamla şunları söyledi:) Ertesi gün
sabahleyin Rasûlullah (s.a.v.) (askeri) bir kuvvetle Nâdir oğullarının üzerine
yürüdü ve onları kuşatıp
"Vallahi siz
benimle bir antlaşma yapmadıkça ben size güvenenem!" dedi. Onlar da Hz.
Nebi'yle antlaşmaya yanaşmadılar. Bunun üzerine o gün onlarla savaş'a başladı.
Sonra ertesi gün sabahleyin Nâdir oğullarını (yerlerinde) bırakıp (askeri) bir
kuvvetle Kureyza oğullarının üzerine yürüdü ve onları sulh'a da'vet etti.
Kureyza oğulları sulhu kabul edince onlar (la savaşmak)dan vazgeçti ve askeri
bir kuvvetle (tekrar) Nâdir oğulları üzerine yürüdü. Nihayet onlar (kuşatmaya
dayanamayıp) vatanlarını terketmek şartıyla (kalelerinden) indiler.
Develerinin) taşıyabileceği mallarından ve evlerinin kapı ve tahtalarından (ne
varsa hepsini) alarak vatanlarından çıkıp gittiler. (Bunun üzerine) Nâdir
oğullarının hurmalığı Rasûlullah (s.a.v.)'in özel mülkü oldu. Allah bunu ona
verdi. Bunu ona tahsis etti. (Kur'ân-ı Keriminde de şöyle) buyurdu:
"Allah'ın onlardan
Nebisine verdiği ganimetlere gelince, siz (onu elde etmek için) onun üzerine
ne at, ne de deve koşturdunuz..."[Haşr 6] (yüce Allah bu sözüyle) harpsiz
olarak (ele geçirdiniz) demek istiyor. Nebi (s.a.v.) ise (bu malı) muhacirlere
verdi.
Onlara bölüştürüverdi.
Birazını da ensardan ihtiyaç sahibi olan iki kişiye verdi. Bu ikisinden başka
ensardan kimseye bir pay vermedi. Bunlardan, Hz. Fatıma (r.a)'nın oğullarının
elinde bulunan Rasûlullah'ın malları ise baki kaldı.
İzah:
Nâdir oğullarının Hz.
Nebii "sen yanına sahabilerinden otuz kişi al bizim din alimlerimizden
otuz kişiyle bir araya gelin. Onlar seni dinlesinler. Müslüman olurlarsa biz de
müslüman oluruz." diyerek Hz. Nebie haber göndermeleri, görünüşte ilmi
bir münazaraya davet gibiyse de aslında onu pusuya düşürerek hayatına
kasdetmek ve bu suretle Kureyşin tehdidinden kurtulmaktı.
İmam SuyutTnin
"ed-Dürrü'1-Mensûr" unda açıkladığına göre, Hz. Peygamber
yahudilerin bu davetini kabul etmişse de yahudilerden bir kadın Hz. Nebile
karşılaşacak olan yahudi alimlerinin, onun hayatına kasdetmek için yanlarına
bıçaklar ve hançerler aldıklarını müslüman olan kardeşine.haber vermiş. Bunun
üzerine o gençte koşarak tehlikeyi Hz. Nebie haber vermiş. Hz. Nebi de onlarla
karşılaşmaktan vazgeçmiştir.
Hadis-i şerifin
zahirinden yahudilerin Medine'den sürülüp çıkarılmalarının Bedir savaşının
hemen akabinde gerçekleştiği anlaşıhyorsa da aslında bu, Bedir savaşının hemen
akabinde değil Bedir savaşından sonra değişik tarihlerde yapılan savaşlar
sonunda gerçekleşebilmiştir.
Siyer kitaplarında
açıklandığı üzere, Yahudilerin Medine'den sürülüp çıkarılmaları kısaca şöyle
olmuştur.
Kaynuka Oğullarının
Medine'derr çıkarılışı:
Benû Kaynuka
îslâmiyetin doğuşu sırasında Medine'de bulunan üç Yahudi kabilesinden biridir.
Kuyumculukla meşgul olurlardı. Hicretin ikinci yılında (Miladi 624) Bedir
zaferinden sonra Hz. Nebi bir gün onları İslama davet etti. Onlar bu daveti
reddetmekle kalmadılar, üstelik Hz. Peygamberi tehdit ettiler. Dokuz ay kadar
sonra bir Yahudi kuyumcu dükkanında bir müslüman kadına saldırıda bulunuldu.
Bunun üzerine yahudi mahallesi kuşatıldı. Onbeş gün süren kuşatmadan sonra
Hicrî 31 miladi 625 te teslim oldular. Silahları alınarak Filistin tarafına
sürüldüler. Kendilerinden alınan ganimet mallarının beşte biri (1/5) ilk defa
olarak Beytülmâl (hazine) tarafından alınıp geri kalanı gaziler arasında
bölüştürüldü.
Kureyza Oğullarının Medine'den
Çıkarılması:
Benû Kureyza,
Medine'deki yahudi kabilelerindendi. Medine İslâm devletine tabi idiler. Fakat
hicretin beşinci (Miladi 627) senesinde Hendek gazvesinde düşman ile
birleşerek İslâm devletine ihanet etmişler, müslümanlan çok müşkül duruma
düşürmüşlerdi. Hz. Nebi, Hendek gazasından döner dönmez, ordusuyla Benû Kureyza
mahallesini kuşattı. Bir kaç günlük mukavemetten sonra teslim olan y ah
udilere, hakemliğini istedikleri Sa'd b. Muaz, Tevrat'ın hükmünün tatbik
edilmesine karar verdi. Bunun üzerine eli silah tutan erkekleri idam edildi.
Toprakları ensarın rızasıyla muhacirlere verildi. Bütün mallarına da el
konuldu.[Debbağoğlu Ahmed, Ansiklopedik büyük İslâm ilmihali, 78-79.]
Nâdir Oğullarının
Medine'den Çıkarılışı
Medine'de bulunan üç
yahudi kabilesinden biri olan Benû Nâdir, İslâm devleti ile anlaşma halindeydi.
Fakat özellikle Uhud gazvesinden sonra açıktan açığa muhalefete geçerek
ahitlerini bozdular. Üstelik Hz. Nebie suikast teşebbüsünde bile bulundular.
Hicri 4. yılın (Miladî 625) Rebiulevvelin-de beş gün süreyle kuşatıldılar.
Teslim olunca İslama davet olundular. Müslüman olanları af edildi. Olmayanlar
da Medine'yi terkettiler. Kimi Filistin'e kimi de Hayber yahudilerinin yanına
yerleştiler.[Debbağoğlu Ahmed, Ansiklopedik Büyük İslâm İlmihali 80.]
Mevzumuzu teşkil eden
hadis-i şerifte, sadece Nâdir oğullarının Medine'den çıkarılışı ile Kurayza
oğullarının müslümanların sulh davetini kabul etmeleri anlatılmaktadır.
Yukarıdaki yaptığımız açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Nâdir oğullarıyla
yapılan savaş esnasında müslü inanlarla sulh antlaşması yapan Kureyza oğulları,
Hendek savaşında Kureyş Kâfîrleriyle müslümanlar aleyhine faaliyet
gösterdikleri için hicretin beşinci yılında onlar da Medine'den
çıkarılmışlardır.
Medine'de bulunan diğer
bir yahudi cemaati de Kâynuka oğullarıdır. Biz onların Medine'den
çıkarılmalarını 3001 numaralı hadisin şerhinde açıklamıştık.
Bezlü'l-Mechûd
yazarının açıklamasına göre, metinde geçen "Kureyş kâfirlerinin
(yahudilere bu ikinci) mektubu (göndermeleri haberi) Peygamber (s.a.v.)'e
erişince, Nâdir oğulları (Hz. Nebie sûikasde karar verdiler" anlamındaki
cümle, Suyutî'nin "ed-Dürr'ül-Mansur” isimli eserinde Haşr sûresinin
tefsirinde, Sünen-i Ebû Dâvud kaynak gösterilerek "Kureyş kâfirlerinin
(bu ikinci mektubu) yahudilere erişince Nâdir oğulları Hz. Peygambere sûikasde
karar verdiler." anlamına gelen lafızlarla nakledilmiştir. Bu ibare daha
açık ve daha doğrudur.
Hadis-i şerifte
açıklandığı üzere Nâdir oğullarının yurdu Medine'ye çok yakın olduğu için
müslümanlar, orayı kuşatmaya giderken yaya olarak gitmişlerdir. Bu mevzuda
siyer kitaplarında verilen malumat şöyledir: "Müslümanlar, Medine'ye iki
mil mesafede bulunan Nadir oğulları yurduna yürüyerek gittiler. Nebiimiz ise
bir merkep üzerinde idi.[Koksal M. Asım, İslâm Tarihi IV, 85.] İşte metinde
geçen "Allah'ın onlardan Nebiine verdiği ganimetlere gelince siz (onu elde
etmek için) onun üzerine ne at, ne de deve koşturdunuz...”[Haşr 6] âyet-i
kerimesiyle, müslümanların yaya olarak gidip Nâdir oğullarından kolayca ele
geçirdikleri mallara işaret Duyurulmaktadır.
Yine metinde
açıklandığı üzere, Allah'ın, kendi Nebiine tahsis ettiği bu mallan, Hz. Nebi
olduğu gibi muhacirlere dağıtmıştır. Ensardan da iki kişiye bir miktar pay
vermiştir. Fahreddin Razî'nin Tefsîr-i Kebîr'in-de açıkladığı üzere, Hz. Nebiin
bu mallardan kendilerine bir miktar pay verdiği ensarın sayısı üçtür. Bunlar
Ebû Ducâne ile Sehl b. Hanif ve el-Haris b. Es-sıme'dir. Fahreddin Razi (r.a)
sözü geçen âyet-i kerimeyi açıklarken sözü Nâdir oğullarından ele geçen
malların durumuna getirerek şu görüşlere yer veriyor:
"Bu mallar
günlerce süren bir kuşatmadan ve Nâdir oğullarının bazılarının ölümü ve
kalanların da sürgün edilmeleri sonunda ele geçtiklerine göre, fey değil
ganimet olmaları icabeder. Bu mevzuda müfessirler iki görüş ileri sürmüşlerdir.
1. Bu âyet Nâdir
oğullarından alınan mallar hakkında değil, Fedek halkının malları hakkında
inmiştir. Çünkü Nâdir oğullarının yurdu ve mallar savaşla ele geçmiştir. Fedek
arazisi ise savaşsız olarak ele geçmiştir ve fey olarak Hz. Nebie kalmıştır.
Hz. Nebi de oranın gelirinin bir kısmım bakmakla mükellef olduğu kimselerin
geçimine sarfetmiş, kalanını da harp için lüzumlu olan silah ve at temininde
harcamıştır.
2. Bu âyet, gerçekten
Nâdir oğullarından alınan mallar hakkında inmiştir. Ancak o gün müslümanlarm
elinde fazla bir at ve deve bulunmadığı gibi, Nâdir oğullarının yurdu ile
Medine arasında da fazla bir mesafe bulunmadığından müslümanlar orayı
kuşatmaya giderlerken yaya olarak gitmişler, ayrıca harp te küçük bir
çarpışmadan ileri gitmemiştir. Bu sebeple Cenab-ı hak onlardan ele geçen
malları fey olarak Rasûlüne tahsis etti.
Hanefî ulemasından Ebû
Bekir el-Cessâs ise, bu mevzuda şöyle diyor:
"Müslümanların
Nâdir oğullarıyla esir etmemek, zimmet altına sokmamak, cizyeye bağlamamak
ancak vatanlarından sürgün etmek, şartıyla yaptıkları barış neticesinde, bu
mallar ele geçmiş olabilir ki bizim mezhebimize göre böyle bir barış şekli
geçerli değildir, nesh edilmiştir. Çünkü müslümanlarm kitap ehlini cizye verme
ya da İslama girme şartlarından birine zorlamaya güçleri yeterken onları bu
şartlardan birini tercihe zorlamayı terkedip te vatanlarını terketmeleri
şartıyla sulh yapmaları caiz olmadığı gibi, arap putperestlerini savaşla,
Islâmı kabul etme şıklarından birine zorlamaya güç varken onlarla barış yapmak
da caiz değildir. Nitekim yüce Allah şu âyeti kerimelerde bunu açıklamıştır.
"Kendilerine kitap
verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan Allah'ın ve Rasûlünün haram kıldığını
haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle küçül(üp boyun eğ) erek
elleriyle, cizye verecekleri zamana kadar savaşın"[Tevbe 29]
"Gökleri ve yeri
yarattığı gündeki yazısına göre Allah'ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan
dördü haram (ay)landır. İşte doğru din budur. O aylar içinde (konulmuş yasağı
çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve (Allah'a) ortak koşanlar nasıl sizinle
topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın ve bilin ki Allah,
(Günâhlardan) korunanlarla beraberdir."[Tevbe 36]
Ancak müslümanlarda
onları bu iki şıktan birini tercihe zorlayacak güç yoksa o zaman onlarla
vatanlarını terk etmeleri şartıyla sulh yapması caizdir.
Ayrıca müslümanların
savaşmakta oldukları kimselerle miktarı belli olmayan bir mal karşılığında
sulh yapmaları da caizdir. Çünkü Hz. Peygamberin Nâdir oğullarıyla yaptığı
sulh böyledir. Onlar işlerine yarayacak olan malları develerine yükleterek
götürmüşlerdir. Kalan da müslümanların olmuştur.
Ebü Bekir Cassâs bu
sözleriyle Hz. Nebiin müslümanların kuvvetinin çetin bir muhasaraya kâfi
gelmeyeceğini bildiği için Nâdir oğullarıyla istedikleri mallarını
hayvanlarına yükleterek Medine'yi terketmeleri şartıyla sulh yaptığını bu
sebeple de onlardan kalan malların Fey olduğunu söylemek istiyor.